enflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp
DOLAR
32,9726
EURO
35,8242
ALTIN
2.530,25
BIST
10.882,85
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Samsun
Hafif Yağmurlu
27°C
Samsun
27°C
Hafif Yağmurlu
Cumartesi Açık
30°C
Pazar Açık
30°C
Pazartesi Az Bulutlu
29°C
Salı Az Bulutlu
27°C

Fuat Çapa’dan özel açıklamalar

Fuat Çapa’dan özel açıklamalar
Samsun Reklam Ajansı
8 Şubat 2024 16:48 | Son Güncellenme: 8 Şubat 2024 16:49
A+
A-

Samsunspor Futbol Direktörü Fuat Çapa, 7/24 Gündem Dergi’nin 7. sayısında 7/24 Gündem Genel Yayın Yönetmeni Nevin Aydoğan’ın sorularını yanıtladı.

Samsunspor Futbol Direktörü Fuat Çapa, 7/24 Gündem Dergi’nin 7. sayısında 7/24 Gündem Genel Yayın Yönetmeni Nevin Aydoğan’ın sorularını yanıtladı. Çapa, kariyeri, hedefleri ve hayalleri hakkında özel açıklamalarda bulundu.

Gurbetçi bir ailenin çocuğusunuz, bize o çocukluk yıllarını anlatır mısınız?

1973 yılında başladı yolculuk. İlk önce  Fransa’ya sonrasında ise Belçika’ya gittik. Ben o zaman 5-6 yaşlarındaydım. O dönemde her şeyi çok iyi algılayamıyorduk. Sonrasında düşününce o zamanlarda yaşananların zorluğu daha iyi fark ediliyor. Babam inşaat işçisiydi, sabahın ilk ışıklarıyla evden çıkardı. Annem de çalışıyordu.

Onların hayatı çok zorluydu, bizler onlara nazaran çok şanslıyız. Dört kardeşiz, üçü erkek biri kız. Ben en büyükleriyim. Büyük olunca sorumluluk daha fazla oluyor. Küçük yaşlarda çok fazla sorumluluk almaya başladım. Ailenin alışverişini, banka işlerini hallediyorum, aynı zamanda okula gidiyorum, bir de kardeşlerime göz kulak olmaya çalışıyorum.

Bu zorlu süreçte futbol hayatınıza nasıl girdi?

O dönemler bizim çevremizde futbol çok popüler değildi. Babamın ve ondan önceki jenerasyonun belirli bir birikim yapıp Türkiye’ye dönme gibi hayalleri vardı. Kalıcı olmak düşünülmediği için de uzun vadeli planlar yapılamıyordu. Ancak belirli bir süre sonra dönüşün olmayacağı anlaşıldı. Bununla beraber de adaptasyonumuz daha kolay oldu. Artık yönetilen değil yöneten kısma geçtik.

Küçüklüğümden itibaren sokakta futbol oynuyordum. 8 yaşında Belçika’da arkadaşlarla beraber bir futbol kulübüne gitmeye başladım. Yaş gruplarına göre dağıtıldık. 18 yaşına kadar Bergen Sport’un altyapısında stoper olarak oynadım. Futbol dışında farklı bir hobimiz de yoktu. Sonrasında okul ile futbol arasında bir seçim yapmak zorunda kaldım. Evin büyüğü olmanın getirdiği sorumluluk bilinciyle eğitime yöneldim, ancak futbol hep içimde bir ukte olarak kaldı. Belirli bir süre ikisini birlikte yürütmeye çalıştım. 4. lig seviyesindeki takımlarda oynamaya devam ettim. Üniversite bittikten sonra iş hayatım başladı.

Futbolla ilk tanıştığınız o dönemlerde idolünüz var mıydı?

O zamanlarda Türkiye liglerini çok fazla takip edemiyorduk. Ancak TRT’nin verdiği görüntüleri izliyorduk. Yurt dışındaki futbolu daha yakın takip ediyordum. Türkiye’de futbolun ne olduğunu o yıllarda daha algılayamıyorduk. Van Basten, Jean-Marie Pfaff, Beckenbauer gibi yıldızları takip ediyorduk.

Okul bittikten sonra çalışma hayatınız başlasa da yine de futboldan kopamadınız. O süreci de paylaşır mısınız?

1994-1995 yıllarında teknik adamlık kurslarına başladım. 8-9-10 yaşındaki çocuklarla çalıştım. Her geçen yıl bir kategori yükselerek devam ettim. 2000’li yıllarda altyapıda takımlar çalıştırmaya başladım. Çok çabuk gelişen bir süreç oldu. Sanırım doğru zamanda ve doğru yerdeydim.

Teknik direktörlük serüveni nasıl başladı?

1999’da UEFA A lisansı için savunmadan hücuma geçiş oyunu konulu tezimi hazırlamıştım. Aynı zamanda Belçika 2. Ligi’nde PAF takımı çalıştırıyordum. O gün tezimi savunmaya gittiğimde tribünde Jean-Marie Pfaff’a denk geldim. Trabzonspor’da oynadığı ve benim de Türk olduğumu bildiği için selamlaştık.

Tezimi okumak istedi. Maç sonrasında kantinde biraz sohbet ettik. Birkaç gün incelemek istedi, geri almak şartıyla verdim, çünkü başka bir kopyası yoktu.

Tezimi almak için evine gittiğimde Pfaff, çalıştığı Turnhout’da yardımcı antrenör olarak beni düşündüğünü söyledi. Bir sonraki sezon için kulübümle daha yeni sözleşme yapmış olmama rağmen Pfaff, kulübümden izin aldı ve bir sonraki sezon onun teknik ekibinin içerisinde ben de yer aldım. Türklerin ve yabancıların hiç olmadığı bir şehirdi. Bakışların çok da olumlu olduğunu söyleyemem.

Pfaff’ın olması bana biraz konfor sağladı. İnsanlar beni tanıdıkça bu durum da değişmeye başladı. O sezon ligi iyi bir konumda bitirdik ama kulüp lisansı alamadığımız için üst lige çıkacağımız karşılaşma öncesi alt lige düşürüldüğümüzü öğrendik. Bu durum pek çok ismin takımdan ayrılmasına neden oldu.  Teknik direktörle ben kaldım sadece. Sonraki sezonun hazırlıklarına başlayacakken bize bir kötü haber daha geldi. 3. değil 4. lige düşürüldük. Takımın hocası Belçikalı Stephane Demol’dü. Demol 1986 Dünya Kupası’nın en genç oyuncularından biriydi. İyi bir kariyere sahipti.

Ligin başlamasına birkaç hafta kala kendisiyle toplantı yapıp gidişatı değerlendirdik. ‘Bırakacaksak şimdi bırakalım, devam edeceksek devam edelim’ dedim. Demol bana ‘Devam edelim’ dedi. Ancak 3. haftada görevi bıraktı.

Futbolcular benimle devam etmenin daha iyi olacağını yönetime iletmiş. Demol ile birlikte görev yaptığımız için, başkan onu kulübe çağırarak bir bakıma benim için izin istedi. Böylelikle 2001 yılında teknik direktörlük hayatıma bu şekilde başladım. Belçika’nın en genç teknik direktörü oldum.

Kırılma noktalarından da bahsedelim mi, hiç bırakmayı düşündünüz mü?

Turnhout’ta şampiyonluk için bir kadro kurulmuştu, ancak ilk 3-4 hafta inişli çıkışlı sonuçlar aldık. İç sahada mağlup olduğumuz bir maçtan sonra, stad çıkışında 150-200 taraftar bana yönelik ırkçı söylemlerde bulundu. Çok üzüldüm. Üzülmemek elde değil. Ertesi gün bırakmayı kafama koymuş şekilde kulübe geldim. Oyuncular benden önce gelip, toplantı yapmışlar. Takım kaptanı yanıma gelip, ‘Hocam siz hiçbir şey söylemeyin, biz dün olanları gördük ve çok üzüldük. Bundan sonra sadece takım için değil, sizin için de mücadele edeceğiz’ dedi. Çok duygusal bir andı. Hepsi gelip bana sarıldı. O günden sonra mağlup olmadık ve şampiyon olduk. O kulüpte 4 yılda 2 kere şampiyon olduk.

Gençlerbirliği’nin efsanevi başkanı İlhan Cavcav ile nerede tanıştınız?

Rahmetli İlhan Cavcav başkanla tanışma hikayemiz çok ilginçtir. Turnhout’tan sonra Belçika 2. lig takımlarından Hamme’de çalışmaya başlamıştım. Sene 2002. Kamp için takımı 30-35 taraftarla beraber Türkiye’ye getirdik. Herkes çok memnun kalınca ikinci yıl 100-150 taraftarla beraber tekrar geldik Antalya’ya kampa. Halen daha o bölgeden Türkiye’ye gelen çok sayıda Belçikalı var.

Rahmetli İlhan Cavcav ile o zaman kampta tanışmıştık, sonrasında da görüşmeye devam ettik. Belçika’dan futbolcu alacağı zaman bana danışırdı. Ben de yeri her zaman ayrıdır. İlhan başkan her zaman çok dürüsttü. Ne istediğini iyi bilirdi. İyi bir futbol gözü vardı. Onun döneminde altyapıda iyi bir oluşum gerçekleştirildi ve maddi anlamda hiç sorun yaşanmadı.

O teklif nasıl geldi ve neler hissettiniz Türkiye’ye gelince?

2007 yılıydı. İlhan Başkan o süreçte Trond Sollied ile görüşüyordu. Anlaşma aşamasına gelmişlerdi. Ancak Antalya’da otellerde meydana gelen patlamalar nedeniyle Sollied Türkiye’ye gelmek istememişti. İlhan Başkan bana başka kim olabilir diye sordu. “Kimseyi aramana gerek yok başkanım, ben varım” dedim. O da, “Yarın sabah 10’da uçak var, binip geliyorsun” dedi.

Yaşadığım o coşku, sevinç anlatılamaz. Ben o zamana kadar Türkiye’yi tribünden izliyordum. Takıma geldiğimde kadro oluşmuştu. 36-37 yaşında bu fırsatı yakalamıştım ama çok kısa sürdü. Ligin 5. haftasında ayrıldım. Oyuncular kişi olarak beni çok sevmişti ama işler maalesef yürümedi. Kaleci Gökhan vardı. Ayrılacağımı öğrenince bana ‘Hocam hakkını helal et, Türkiye çok zor. Biz bu tür davranışlara alışkın değiliz, bize hakaret etmeniz, aşağılamanız lazım ki biz harekete geçelim’ dedi. Gökhan’a teşekkür ettim ve ona ‘İki üniversite bitirdim ama bana bunu öğretmediler’ dedim.

Tekrar Belçika’ya döndünüz sanırım…

Evet, bıraktığım takımda tekrar çalışmaya başladım. Sezon bitiminde ise Hollanda’da göreve başladım. Hollanda’da görev yapan ilk Türk teknik adam oldum. Ayrıca 2007’de Pro lisans alan ilk Türk teknik adam oldum.

Kasımpaşa ile Türkiye’ye geri döndünüz, sonraki süreci de kısaca özetler misiniz?

2010’da Kasımpaşa sadece 7 puanla devre arasına girmişti. Yılmaz Vural ile yolları ayırıp benimle anlaştılar. Yarım kalan hikayeyi tamamlamak için görevi kabul ettim. Ben gelirken kulüp birkaç tane değerli futbolcusunu maddi zorluklar nedeniyle satmıştı. Ona rağmen biz sezonu çok iyi bitirdik. İkinci devre 22 puan topladık.

Sezon sonu rahmetli Cavcav beni yine aradı. Tekrar çalışmak istedi. Ben kendi ekibimle gelme şartıyla teklifi kabul ettim. İlhan başkan ‘Şampiyonluğa oynayan bir takım olmayacağız, bizi şampiyon yapmazlar’ dedi. Kulübün hedefini altyapıdan oyuncu yetiştirmek, yurt dışından gelen genç oyuncuları piyasaya sunmak ve ligi mümkün olduğu kadar rahat bir şekilde geçirmek olarak açıkladı.

Sezonu 49 puanla 5. sırada bitirdik. Sezon sonunda başkanla tekrar görüştüm ve takviyelerle Avrupa kupalarını hedeflememiz gerektiğini söyledim. İlhan Başkan ‘UEFA’ya gidersek bize çok şeye mal olur, futbolcular 3 kazanırsa 7-8 ister’ dedi.

Gençlerbirliği’nin kariyerinizde yeri ayrı sanırım, o süreçten unutamadığınız bir anınızı bizimle paylaşır mısınız?

İkinci sezonumda takımın inişli çıkışlı bir performansımız vardı. Beşiktaş maçı öncesi bavulları hazırlamıştık adeta. O maçın devre arasına 2-0 geride girdik. Oyunculardan Aykut Demir, Hurşut Demir ve Cem Can soyunma odasında benden biraz müsaade istediler. İçeriden inanılmaz bir gürültü geliyordu. Kramponlar havada uçuşuyordu. O konuşmanın ardından ben ortamı sakinleştirmek için tekrar soyunma odasına girdim. Aykut bana gelip ‘Merak etme hocam bu maç bizde’ dedi. Sonrasında o maçı 4-2 kazandık.

Samsunspor ile yollar nasıl kesişti?

Belçika’da Westerlo takımının maçında Yüksel Bey ile tanıştım. Maçtan sonra biraz sohbet ettik. Ben o zamana kadar TFF 1. Lig’de çalışmayı hiç düşünmemiştim. Belçika dönüşü 5-6 hafta sonra telefonum çaldı. Kıramayacağım bir ağabeyin aracılığı ile projeyi anlattılar. Ama işler kolay değildi, zor olacağını biliyordum. Samsunspor bir önceki sezon 70 puan toplayıp Süper Lig’e çıkamamıştı, bu sezon daha zorlu olacaktı. Şehirde ve camiada büyük bir baskı vardı.

Play-off hedefiyle yola çıktık. İlk maçta Bandırmaspor deplasmanında mağlup olduk, sonrasında içeride Erzurum’u yendik. Birkaç oyuncumuz sakatlandı, sadece genç oyuncular ile ilk devreyi bitirmek zorunda kaldık. Ancak iyi de gittik, ilk 6’yı hep 2-3 puan geriden takip ettik. Sonra devre arası geldi. Devre arası transfer yapmak çok zordur. Şartları zorlasak da beklediğimiz oyuncuları kadromuza katamadık. Devre arasında yaptığımız transferler bize katkı sağlayamadı. İçeride oynadığımız Eyüpspor maçının ardından görevden ayrıldım.

Bazı şeylerde zorlamamamız lazım. Camiaya zarar vereceğini gördüğünüzde yeter demek gerekiyor. İyi bir şekilde ayrıldık, çiçeklerle gönderildik. Ayrıldıktan sonra Yüksel Bey ile de diğer idarecilerle de iletişimimiz hiçbir zaman kesilmedi.

Samsunspor’a tekrar dönüş nasıl oldu peki?

Aslında daha gitmeden oldu. Eyüpspor maçı öncesinde Yüksel Bey ile İstanbul’da oturuyorduk. Futbol direktörü veya CEO her zaman kafasında vardı. Ben de bunun her zaman hedefim olduğunu belirttim. Samsunspor Süper Lig’e çıktığında bunu gerçekleştireceğimizi konuştuk.

Aslında bu işin temeli orada atıldı. Tabi Hüseyin hoca ile Süper Lig’e çıkıldığında benim gelmem doğru olmayacaktı. Hüseyin hoca ayrıldıktan sonra bunu görüşüp uygulamaya karar verdik.

Benim için büyük bir riskti açıkçası. Ligin 7. haftasıydı ve takımın yalnızca 1 puanı vardı. Küme düşme hattının yukarısıyla puan farkı 10’u bulmuştu. Ben gelmeden önce görüşülen yerli teknik adamlar vardı. Ancak benim göreve başlamamla yeni bir sistem gelecekti. Bu sisteme yerli teknik direktörler alışkın olmadığı için kulübe zarar vermemek adına, yerli değil yabancı teknik adamla çalışılması gerektiğini söyledim. Yerli hoca arayacaklarsa birlikte çalışamayacağımızı beyan ettim. Neticesinde yabancı teknik direktörlere yönelindi ve ben tekrar Samsun’a dönmüş oldum.

Bir lakabınız var mı?

Ben bilmiyorum, taraftara sormak lazım. O pankartı (Gençlerbirliği’nde çalıştığı dönem asılan Fuat Ç: Bir Ankara Rüzgarı pankartı) astıklarına göre lakabım var herhalde 🙂

Fuat Çapa’nın bundan sonraki hedefleri neler?

Hayallerim Samsunspor ile ilgili. Sadece 1-2 yılı düşünerek bu yola çıkmak kimseye bir şey kazandırmaz. Bu uzun soluklu bir proje. Yaptıklarımız 4-5 sene sonra tam olarak ortaya çıktığında, bir şeyler inşa ettiğimizi görebileceğiz. Günün birinde ister istemez ayrılacağız, yine çiçeklerle uğurlanırsam en büyük hedefimi gerçekleştirmiş olacağım.

Atakum Nakliyat
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.